28 Kasım 2010 Pazar

Habersiz Sevgiliye...

Okey taşlarının manalı ezgisini dinliyorum bir çamın gölgesinde
Habersiz sevgiliden kilometrelerce uzakta...

Hafif hafif bir lodos esiyor;
Misafir ediyorum sevgilinin nefesiymişçesine...

Öylesine özlemişimki gizli sevgilimi...
Görmesem de; aynı şehirde olmayı...
Elini tutamasam da; yan yana oturmayı...
Sevgilim olarak olmasa da; birlikte gülmeyi...
Öylesine özlemişimki...
Öylesine çaresizimki...

Vuslat-ı hayalden gayrısı gelmiyor elden.
Başka ne yapabilirim sevgilinin hayali dayanmayı bu kadar güçleştirirken..?
Umudumu nasıl koruyabilirim ümitsizlik denen merede karşı..?
Nasıl engel olurum beni içten içe bitirmesine tıpkı bir sigara gibi..?
Nasıl..?
Nasıl..!

Şimdi gidip birine akıl danışsan
Ya "Erkek adamsın! Güçlü dur" safsataları;
Ya da "git konuş oğlum senden iyisini mi bulacak?" gazları...
Vuslat yaşama amacım olmuşken bu riski alabilir miyim?
Bu kumarı oynayabilir mi insan?
Yarınki mutluluğunu bir valeye ya da yerden gelecek okeye bırakabilir mi?
Hayata tutunmamı sağlayan bir hayali nasıl koyarım masaya..?
Tünelin sonundaki ışığa da bakmazsam bu güçsüz beden ilerleyemez!

Hep o anı hayal ediyorum...
Hani görür güçsüzlüğümü de gelirsin diyorum,
Hani seviyorsun sen de diye...
Benim yapamadığımı yapar tutarsın elimi diyorum...
Yaşayasım geliyor. Kendimi buluyorum sanki...
Yarın diyorum, yarın olsun görüşelim...
Sonra bir merak bütün hücrelerimde...
Acaba düşünüyor musun beni..?
işte bu filmi her gece izliyorum...
Aylardır, bıkmadan usanmadan her gece...
Her gece bu filmle yeşeriyor umut filizlerim
Her gece hayatla ölüm arasındaki yoldan bu film çeviriyor beni...

İşte böyle sevgili, işte böyle...
Kelebek misali yaşıyorum aylardır...
Aylardır bir saat sonramı bile düşünmüyorum...
Ekmeğimi bir öğünlük alıyorum...
Aylardır büyük bir poşeti dolduracak alışveriş yapmadım...
Aylardır ufak pet şişelerden içiyorum suyumu bile...
Bu mu vuslat-ı hayalin verdiği yaşama sevinci diyeceksin değil mi?
Aylardır ben bu halime şükrediyorum...
Aylardır beni farket diye kendime bakıyorum...
Aynalarla hala göz gözeysem vuslatı istediğimdendir...
Ciğerlerimde hala oksijen varsa tek gerekçesi; Vuslat-ı hayaldir...

4 Kasım 2010 Perşembe

Hak Edene…

Aşk ne güzel şeymiş be sevgilim…
Sevmek, sevildiğini hissetmek…
Sabah uyandığında “Günaydın canım” ı duymak ne güzelmiş…
Ne güzelmiş seninle bir şeyler paylaşmak…
Hiç tanımadığım insanların anılarını dinlemek…
Hiç girmediğim bir okulu anlatman…
Aşk çok güzelmiş be sevgilim, çok…


Tarif edebilsem keşke…
Hani desem ki kalbine konması bir kelebeğin;
Veya sıkıcı bir okul gününde bu satırları dökmek kalemimden…
Ama kelebeğin ömrü bu kadar kısayken
Kalemimin ucu her an bitebilecekken…
Hani sonsuzluk desem bilinmezlik gibi…
Nasıl bilmez insan içinde alevlenen ateşi..?


Romanlarda geziyorsun, şarkılarda şiirlerde…
Sahi canım niye senaristler her aşk filminde seni yazıyor?
Her fırça darbesinde mi varsın yoksa görmek istediğimi mi görüyorum?
Perdeler senin için açılıyor sanki…
Sanki seni bekliyor koca salon…
Flaşlar senin için patlıyor sanki…
Objektifler senden başkasını çekmemeye yeminli sanki sevgilim…


Elimi hiç bırakma sevgilim…
Hep gülen gözlerinle bak bana…
Sakın ıslanmasın ay tenin
Süzülüp kalbimi hançerlemesin bir damla bile yaş…
Hani ayrıklıkta yazılır ya genelde şiirler
Bak sevgilim, ben hak edene yazdım…
Yılları hak etmemiz dileğiyle yazdım… =)
Oğuz CİCAK

12 Ağustos 2010 Perşembe

Sen Ağlıyorsun

Sen ağlarken dursun Dünya
Kaysın bir yıldız daha meçhule ne çıkar.
Bende bir kağıt bir kalem ve titret ışık lamba
Sen ağlıyorsun, ben bitiyorum, kime ne?

Karışıyor gözyaşların umutsuzluğuna
Bir çare bulamamak mutsuzluğuna
Kahrediyor beni, kahrediyor; inan buna
Sen ağlıyorsun, ben bitiyorum, kime ne?

Gözyaşlarını seyrederken ruhum, gözlerim göremiyor
Döktüğün her gözyaşı kalbimi hançer misali acıtıyor
Geçmiş kırbaçlıyor beni, yarınlar teselli oluyor
Sen ağlıyorsun, ben bitiyorum, kime ne?

Bedenim kilometrelerce uzakta olsada sana
Ruhum hep yanıbaşında, kalbime düşünce bu kara sevda
Beni tanıyanlar tanıdı bir ben daha
Şimdi bir kez daha bakıyorum bir sana bir de bana,
Sen ağlıyorsun, ben bitiyorum, kime ne?

15 Kasım 2009 Pazar

Bilinmeyen Sevgiliye…

Bilinmeyen Sevgiliye…

“Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir”
demiş şair…

Yardım eder misin bana?


Sevda tek kişi için ağır yüktür

Gel yardım et taşımama…


Yağmurdan sonra gökkuşağı çıkar ya hani 7 renkli…

8. renk olur musun hayatımda?


Hani kırmızı vardır şehit kanını simgeleyen…

Hilalim olur musun savaşlarımda?


Hayatta en hakiki mürşid ilimdir; fendir…

Hayyam olsam ilim irfan yolunda;

Şarabım olur musun Semerkant’ta…


Matematik bilmeyen adam fizik çözemezmiş

Gel matematiğim ol çözelim soru(n)ları…


Ben Necip Fazıl olsam Fransa’da

Kaldırımlarım olur musun?

İçimde yaşamış bir insan gibi…


Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni!

İstanbul’um olur musun?

Beni benden almaya…


Toprağım olur musun?

Uzun ince bir yolda olsam…


Bir filozof olsam kendi köşemde…

Sorularım olur musun?

Kendi kendime cevaplamaya çalıştığım…


Yarım elmasını bulmalıdır herkes;

Gel bir yarım ol…

İstersen elma oluruz istersen şeftali...


Amaçsız bakmaya boş bakmak denir ya hani

Kalbim sıkıldı boşa atmaya…

Doldurmaya gel hadi…


Çıkıver bir gün şu köşeden karşıma...

Hatta o bir gün yarın olsun…

Bak bana sımsıcak…

Sev beni çocuğun elma şekerini sevdiği gibi…


Oğuz Cicak


15-11-09

02-47

31 Temmuz 2009 Cuma

Kucakla manitayı (okumadan yorum yapma!)

“Haydi beyler sağdakiyle başlıyoruz.” Melih'in bu sözüyle eldivenlerimizi giymeye çalışan bizler römorktan atlıyoruz.”Haydi bir-ki-üç!” Kollarımdaki laktik asitler henüz atılmamışken ya da bilinen tabirle et kesniği henüz geçmemişken bu yazıyı yazmak gerekli diye düşünüyorum. Ne yaptığımı mı merak ediyorsunuz? Balle -ya da balya- çektik. Evet evet hani şu samandan bağlanıp kışın hayvanlara verilmek üzere bir araya getirildiği ot kütlelerinden bahsediyorum. Babaannem-babam-ben sıralı hattıyla aldığım haber üzerine köye gittim ve eskileri giyip, dedemin kullandığı traktörün römorkunda tarlanın yolunu tuttuk.Ben, Melih, Mümin, Fuat. Düşünün en az 10 yıldır tanıdığınız insanlar -hani bir deyim vardır “birlikte büyümek”- buna rağmen hala muhabbete doyamıyorsunuz. Birçok ortak yön olmasına rağmen bir sürü farklılıkla bir arada bulunan tam bir tayfa! İlk olarak Sarıkayamın dar ve çakıllı sokaklarında başlayan futbol sevdası.Sonra okulda devam, kereste ve tahta parçalarıyla oluşturulmaya çalışılan direkler.Bisiklet gezmeleri, ilk ps maçları, ilk csler, motor turları, kız arkadaş muhabbetleri, köy kahvesinde yudumlanan tavşan kanı çaylar (Fuat istisna :P ), Sarıkaya-Biga yolunu tabanvayla katetmeler hem de her saatte, halı saha maçları (ilgilenenlerin dikkatine :D) panayır gezmeleri, düğünler... ilk balle deneyimimi de bu insanlarla yaşamam çok doğal değil mi? Neyse konu biraz dağıldı.En son tarlanın yolunu tutmuştuk.Biz atıyoruz Melih diziyor.1-2-3 derken bir düzinelik sıra ardından ikincisi, üçüncüsü... Bu kadarı kafi denince evin yolunu tutuyoruz ve tarlada yüklenen samanları samanlığa diziyoruz.["Kucakla bakam manitayı" diyerek size verilen balleleri daha bir şevkle taşıyorsunuz tabi :)]Ardından tekrar... Eee tabi bu kadar Sarıkayalı olur da şamata olmaz mı? Mümin'e yazdığımız şarkı sözleri, atılan laflar falan ne kahkalar kaldırdı...Örnek mi?Verelim ya ne olurki? Son günlerin moda oyun havalarından “kaynana”nın müziğiyle; Abe yengeee de naptın Mümin'e de naptın... Daha çok benzeri var ama şimdilik bu yeterli :) tabi ekibe dahil olanlar da var.Murat, Burak... Murat'a sürekli yapılan saat esprisinin yanında İrfan Abi'nin (Melih'in babası) “tipi öyle gösteriyor” esprisi gecenin bombalarındandı.Neyse Birazda sakarlıklardan bahsedelim :) Fuat dedemlerin samanlığına Melih'in attığı balleyi alıp yerleştirecekken “GÜM!” nallar havada :) İki seksen uzandı samanlıkta. Mümin'de iki defa “GÜM!”ledi ama o uzanmadı :) eee tecrübeli adamlar bunu yaparken en çömez ben boş durur muyum? En bombalar tabiki bende :) Traktör gelirken gece karanlığından mı yoksa önüme bakmayı akıl edemediğimden mi kocaman balleye takılıp düştüğümü hala bilmiyorum.Tabi tek soru işareti bu değil.Tarlaya giderken bozuk yolu seçen dedem mi yoksa yanları açık römorkta tutunmadan giden ben mi çalılara düşmemin sorumlusu bilmiyorum.Ama bildiğim şey o düşmeden sonra beni farketmeden yoluna devam eden traktöre çıkmayı deneyip başarısız olan ben arkadaşları çok güldürdüm.

Meydere yollarında ceylan avlama hayaliyle yanıp tutuşan Muratla; işten güçten pek görünemeyen abisi Alptekinle; duygusal görünümlü Fuatla; kendini doğaya adayıp buğday, başak tutkunu olan Müminle; Sarıkaya-Ovacık çifte pasaportlusu Semihle; yazın %70inde Melih'in misafiri olan Burakla, dersane çocuuu olan bendenizle ve tabiki büyük başkan Melihle

SARIKAYA ER JANDARMA EĞİTİM ALAYINI İZLEMEYE DEVAM EDİN!

18 Mayıs 2009 Pazartesi

19 Mayıs Konuşmam

Sayın Kaymakamım, Sayın Garnizon Komutanım, Sayın Belediye Başkanım, Saygıdeğer Bigalılar ve Sevgili arkadaşlarım;

Ulusların kaderinde, karanlık günler vardır. 1. Dünya Savaşı sonrası, Türk ulusu da böyle bir karanlığın ortasında bulmuştur kendini… Yurdumuz dört bir yandan sarılmış, askerleri dağıtılmış, silahları alınmış, birçok bölge işgal edilmiştir… İşte böyle bir ortamda Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919´da, Samsun’dan bir Güneş gibi doğmuştur! Samsun´da ışıyan bu Güneş, karanlığa bürümüş Anadolu’yu kısa sürede aydınlatacak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine, yepyeni, genç bir Türkiye Cumhuriyeti doğacaktır!

Samsun’da parıldayan Güneş; Sivas’ta, Erzurum’da milletin desteğini alacaktır. Yüce milletin inancı, Atamızın dehasıyla birleşince; Türk milletine hiçbir çılgın zincir vuramayacaktır! 23 Nisan 1920’de meclis açılarak, kurtuluş çalışmaları tek elden yönetilecektir. Mücadele “hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” sloganıyla tüm yurda yayılmıştır. Nitekim atamızın sloganı geçerlilik kazanacak ve vatan kurtulacaktır.

Türk ulusu, Mustafa Kemal’in önderliğinde, onurlu mücadelesine devam edecektir… Sıradaki düşman cehalettir. Başkumandan artık başöğretmen olur ve tebeşiri eline alır. Teknolojik geriliğe karşı savaş verilir. Anayurt demir ağlarla örülür dört baştan. Aynı zamanda Türk ulusu, çağdaş düşünmeli, çağdaş görünmelidir. Bu konuda da başarıya ulaşır mavi gözlü dev…

Arkadaşlar!

Ay-yıldızlı bayrağımızın altında milletçe kenetlenmeliyiz. Kenetlenmeliyiz çünkü Atatürk’ün gösterdiği “çağdaş uygarlık seviyesine” ancak kenetlenerek ulaşabiliriz.

Bu anlamlı günün 90. yıldönümünü kutlayan biz Türk Gençliği 100. yıldönümünde bütün enerjimizle Türk milleti için çalışmaya başlamış olacağız. Her birimiz görevimizi en iyi şekilde yapıp vatanımıza layık olduğumuzu ispatlayacağız!

Mustafa Kemal önderliğinde, milletimizin başlattığı Kurtuluş Mücadelesini ilk günkü azimle sürdüreceğimize, söz veriyoruz! O’nun kurmuş olduğu; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini sonsuza dek koruyacağımıza ant içiyoruz!

Atamızın bütün ümidi olan bizler; vatanımızı, bayrağımızı ve Ulu Önder’i tüm kalbimizle sevdik ve daima seveceğiz…

Bize bu güzellikleri armağan eden, Ulu önder Atatürk!

Aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz!

Sizleri rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz! Ruhunuz şad olsun!

Oğuz Cicak

Biga Atatürk Anadolu Lisesi





17 Nisan 2009 Cuma

Aşk Üssü

Aşık bilirdim kendimi
Aşığın karesi oldum son günlerde
Tadacağım umarım kübünü de
Tadacağım umarım birçok üssünü sayende...

Aşık üssü 'M' olmayayım da...
Çöllerden değil korkum
Divane olmaya sanmaki yokum.
Hani biterken hikaye der ya Mecnun Leyla'ya:
'Leyla içimdedir.'
Korkarım içimde olmandan
Korkarım sana kavuşamamaktan.

Eğri oturunca, daha çok sev beni
Bağlan bana doğru konuşunca.
Eğer başım ağarırsa yine aşkını aşkla çarp.
Ne bileyim be canım
Bul bir bahane sev işte
Arttır üssünü...

En ufak şeylerde bile
Daha çok bağlanalım birbirimize
Artsın aşkımızın üssü
Etkilesin herkesi büyüsü
Her yere gitsin aşkımız
Ama girmesin kök içine
Uzak duralım kareköktende, küpköktende...

Oğuz Cicak